21 Aralık 2012 Cuma

Berceste



sessiz bir ara sokaktan geçerken

çayevi hüznüne bürünüyorum
bardacık, incir demek diyor babam
bunu da kat literatürüne.
ben ceplerimdeki elmasları
kristal bilinciyle avizeme takıyorum.

sen kadın, altın yangın yeri,

ağzında mayhoş bir ıslaklık,
gözünde çayır çimen...
bir yaprak düşüyor yere,
ben tüm dallarımdan sana kanıyorum.
bak, bir yaprak düşüyor yere
ben tüm dallarımla sana kanıyorum.

albay yeşili gözlerin karşısında

esas duruşta bekliyorum
ulu'l-emre itaat hamurumda,
ben orada mayalanıyorum.

açık yaraya kudret narı, diyor babam

bir de sarı kantaron iyi gelir.
ben tüm kudretimi yollara,
tüm sarıları dallara,
ve yaralarımı allaha bırakıp gidiyorum.

ama örtmemeliydik kaşığı

yararcasına ince beli tam ortasından bardağa.
daha çay içerdik, daha şekeri yığardık
daha dur, daha söylerdik bir sözü
tavşanlar alınırdı:
çaya rengini biz verdik!

tüm kelime dağarcığımı sana yitiriyorum.

boğazına kurulmuş darağacına çıkıp
gözümü kırpmadan atlıyorum.
şimdi kalbimi kararan gümüşler gibi
sigaranın külüyle ovuyorum.

ben hiç geleni olmayan yolun gelini olmaya meyyalim

hiç umuru olmamış dünyanın tasası olmayı yeğledim
hiç seveni olmamış kurbağanın bakanı olmayı istedim.

ama sen beni ölü ele geçirdin kadın.


uyuyunca geçmeyen şeyler var, bilirdim

sabah olunca bitmeyen gecelerin varlığını
ben seninle öğrendim.

diyeceğim o ki kadın;


sen,

kestiğim en güzel kurban
ettiğim en içten dua
verdiğim en büyük yemin
ve lanettin, amin.
anıl vatandaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder