11 Şubat 2014 Salı

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim



                 Joanne Greenberg: hayatı ya da kişiliği hakkında çok fazla bilgi edinemediğimiz, yayınlandığı yıllarda oldukça ses getiren romanlarını takma isimle yazmış, 1932 doğumlu Amerikalı bir kadın yazar.  Eleştirmenler tarafından tam olarak kurgusallık içermediği için bazen roman kategorisinde değerlendirilmeyen, fakat bu tarafıyla ve bizzat yazarının geçirdiği bir ruh hastalığının vesikası olması sebebiyle psikologların incelediği, 1964'te yayınlanan, adı güzel kendi güzel kitabı: Sana Gül Bahçesi Vadetmedim.

  Çok basit olarak ifade etmek gerekirse Sana Gül Bahçesi Vadetmedim için 16 yaşındaki şizofren Deborah'ın hastalık ve tedavi sürecini anlatıyor denilip geçilebilir; ama bu kitabın psikolojik gerçekliğini ve derinliğini yadsımak olur sanırım. Çünkü kendine zarar vermeye başladığı için ailesini tarafından bir ruh hastalıkları hastanesine yatırılan genç Deborah, aslında Greenberg'in kendisidir ve kitabın merkezinde duran şizofreniyi bu kadar görünür kılan da bu biyografik temeldir. İlla bir kurgusal düzlem aranacaksa, geniş bir çerçevesi çizilip dünyadan kopuş/hastaneye giriş'le başlatılıp, hastaneden kopuş/ dünyada dönüş'le sonlandırılabilir metin. Ama çerçevenin içindeki asıl resim Deborah'ın zihni ve zihninde yarattığı karmaşadadır. Greenberg'ün ustalığı ve kitabın etkileyicilik dozu da burada yükselir. Deborah'ın düşüncelerinde gezmeye başladığımızda Greenberg'ün dili, şizofreni ya da herhangi bir ruh hastalığının zihin ve ruhtaki yansımasına dair çok az fikre sahip bir okuru bile hastalığın doğasına sokup gerçek manada allak bullak edebilecek kadar konuya hakimdir.

 Greenberg elbette kitabı bir şizofreni hastasının günlüğü olarak ele almamış yalnızca. Deborah'ın hastalığı hem psikolojinin bilim kısmına dokunuyor, hem de hayatın tam ortasına, “normal” kavramının üstüne düşüyor. Deborah'a şizofren etiketini yapıştıran kendi kafasında kurguladığı ve “Yr” adını verdiği dünyaya düşüp, mantıktan kopması ve bu kopuşla zaman zaman intihara kadar sürüklenmesidir. Hastalığın nasıl yükseldiğini, Deborah'ın diline ve tanrılarına kadar her ayrıntısını kendi elleriyle yarattığı zihnindeki bu dünyadan okurken, aslında onun gerçek dünyadan kopukluğunu, iletişimsizliğini, tutunamayışını görmüş oluruz. Greenberg bunu sert ve karmaşık bir şekilde yüzümüze çarpmakla kalmaz; bir şekilde Deborah'la empati kurmamıza da sebep olur. Onunla beraber biz de Yr'e düşer, oradan dünyaya çıkmaya çabalarız. Hastalıkla beraber arka planda devam eden tedavi süreciyle beraber bir kurtarıcı çıkar karşımıza: Dr. Fried. Deb'in deyimiyle “Furi”, onu çok ağır ilerleyen hatta bazen tümüyle gerileyen bir tedavi sürecinin içine sokar; bu anlamda onu dünyaya davet eder. Okur olarak kendini yemekhaneden çaldığı kibritlerle yakmaya çalışmasına tanık olduğumuz Deb'in iyileşmesini, normalleşmesini isterken Dr. Fried gibi sabırlıyızdır. Deborah'ı anlamaya başlayalı çok olmuştur; onu etraftan koparıp kendi içine çeken şeyleri, “bizi dört bir yandan saran , neredeyse kudurmuş bir dünya”nın bize dokunan taraflarını da buluyoruzdur onun uyumsuzluğunda. Biz “normal insanları” Deborah'tan ayıran şey de buradadır: kaçtığımız zihinsel sığınağın bir adı, sınırları olmaması ve istediğimizde gerçekliğe dönebilecek olmamız yalnızca. Deb, onu dünyaya katılmaya çağıran Dr. Fried'a dünyanın çirkinliği ve kendi güçsüzlüğünü göstererek itiraz ettiğindeyse Dr. Fried hepimize seslenir: “Bak, dinle beni, sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim, ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik: savaşım.”  

                Deborah'ın hastalığından sıyrılıp bakınca kitaba, onun dışındakileri; ailesini, çevreyi ve hastaneyi görürüz  - yani onun iyileşmesini “sofra adabını bilen ve bizim kararlaştırdığımız  geleceği kabullenen biri” olmasını bekleyenleri. Greenberg burada da, toplumun bir şekilde  “anormal” olarak nitelendirip ittirdiği insanları ve onların normalliğe inancını incelikli bir şekilde eleştirir: “ Gizliden gizliye düşünmenin dışında, kendilerini hiçbir zaman ayrıksı ya da tuhaf olarak nitelemeye cesaret edemeyen kişilere göre özgürlük çılgın, kaçık, çatlak, daha ciddi boyutlarda da deli, anormal, dengesiz ve aklını oynatmış biri olma özgürlüğüydü.


                Deb tam ucundan tutup tırmanacağı zaman hayata sırtını dönmüş bir kadındır, fakat anlamaya çalışırken henüz 16 yaşında kendisini delirtmeyi başaran dünyaya yüz çevirmiş, kendi diline ve kurallarına sahip bir evren kurgulayabilecek kadar güçlü bir dahi olarak da kitap boyunca hayranlık uyandırır.Bu hayranlığın bir kısmı da hastalığın nasıl anlatılacağını çok iyi bilen Greenberg'edir elbette. Satır satır “deli”yi anlatan, onu gerçekten anlamamız gerektiği biçimde anlatan kitap merhamet uyandırmaya çalışmaz, korkmamıza da sebep olmaz. Olsa olsa fazlasıyla rahatsız eder bizi ve ezberlediğimiz normal-anormal kavramlarını.

Şizofreniden yükselen, onun etrafında dolaşan, onunla yoğrulan bir hikayenin akıp gitmesi, bir solukta bitmesini beklemek fazla alıklık olur; Sana Gül Bahçesi Vadetmedim de kolaylık vadeden bir kitap değil. Başı ve sonu keskince çizilebilecek bir kurgusu yok, peşinden sürükleyen bir dile de sahip değil. Onu rahatsız ediciliğinin güzelliği için okunması gereken kitaplar listesine, yazarı Joanne Greenberg'i de hakkında daha fazla şey bilinmesi gereken sıtkı sıyırmış kadınlar listesine almak daha yerinde olur.

Deborah , dünyanın o korkunç kargaşa-okyanusunda boğulmuş kişilerin hala beti benzi sararmış, soluğu kesilmiş bir haldeyken, gene bu okyanusa dönüp bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha denemesine yol açan ne gibi bir şey var acaba, diye merak etmekten başka bir şey yapamadı.”  


pınar dönmez

2 yorum:

  1. Elinize sağlık çok güzel anlatmışsınız. Ben de bugün blogumda aynı kitabı paylaştım

    http://kanvekuller.blogspot.com.tr/2015/03/lila-sana-gul-bahcesi-vadetmedim.html

    YanıtlaSil
  2. Elinize sağlık çok güzel anlatmışsınız. Ben de bugün blogumda aynı kitabı paylaştım

    http://kanvekuller.blogspot.com.tr/2015/03/lila-sana-gul-bahcesi-vadetmedim.html

    YanıtlaSil