28 Haziran 2014 Cumartesi

çobana methiye

7 Mayıs

Bi izmaritin ıslığını duyabilmenin olurunu düşündün mü hiç? Bu sana, bir şey hatırlatmalı. Bu sana bir şey hatırlatmıyorsa da derdetme. Bırak o gemicileri ürkütsün. Sen zaten fırınlardan bakkala, bir çıkma ekmek peşinde; sabahın ayrımını soğukluğundan yapabilecek raddede, güneşlere küsmüşsün.

-şimdi gülümseyerek hatırladım diyorsun bak, bir adamın elinde tavus kuşuyla sokakları gezdiği filmi de-

Senin doğduğun güne beş gün kalmıştı. Öyle hikâyeler anlatmak isterdim ki onlara, aklımda yine senden aşırttıklarım. Bocalardım; eğer evsizlerden ve ermişlerden ve sabahlara dek sokaklarda cirit atan ifritlerden seni sürmeseydim; yataklardan kalkıp yokluğuna yüz sürmeseydim. Senin kirpiklerin vardı, senin kirpiklerin beni o sabah çölde bi yel gibi selamlayamadı.

Dağların başlarına eşkıya gibi dikilmiş evleri geçtim. Dağların başlarına eşkıya gibi dikilmiş evleri benzin istasyonlarında süzüm süzüm süzdüm ve sana gelmediğim bu yolda verdiğim her bir mola beni rahata erdirdi. Çünkü bir sigara yakıyor, dumanla kuruyan parmaklarımı yiyordum. Bunun rahatını anlamayacaksın. Sana hiçbir zaman anlatmaya çalışmayacağım. Bak, yine dramıma kapıldım. Dinleseydin elbette heyecanlanır ve sadece dokunabilirdim sana. Belki anlatmış sayılırdım.

Yeni doğmuş bebeğin hakkı eskisinin kundağında gizli değil. Olmasın. Yeniydi onun kirpikleri, beni bir iki sabah selamladı. Esintiyle birlikte dünyaya sataşmak istedim. Gözlerin kanlanmış, sen yaz kurusu güneşlere mi daldın çocuk, dedim içimden. Konuşursam kaybolacaksın. Üzerine gökkuşakları çizilmiş değil de boğazda urgan olmuş baloncuk. Böyle seslensem sana, beni fazla bulur musun?

Xibalba'daki ağacın gölgesi vurursa eğer gündüz düşlerine, ballıdağların içerisinde sen ishak, sen yakub ve sen musa. Yönleri tayin etmek istersen yıldızlardan, ben senin için lanetlenmiş bi tanrıça olmaya razıyım. Gözlerini bana değir. Gözlerinle beni kayır.

Kedi diye aldığım tavşanı bacaklarımdan yufkalar gibi dürdüğüme inanmıyorsanız sizi hiçbir şeyle suçlayamam. Size bana inanmanız için asla söz vermeyeceğim. Şimdi onlar, dudaklarıma ne sürdüğümü sorup dudaklarını yalıyor. Onların üzerine kuşlar okunmuş; bense göz olmuş dalları bir bir koparılan, yüzüldüğü gibi köşeye fırlatılmış, ölümü halta yaramayan o tavus kuşu. Benim intikamım kimlerden sorulsun?

Bitir diye çınlıyor kulaklarımda Xilbaba. Keşke bir öykü anlatabilseydim size. Keşke size egzoz bağımlısı köpeğin hikâyesini, arabesk seven tavşanı, kirpiklerini boynuma batıran kırmızı gözlü çocuğu, halıların üzerine kıvrılan dev oğlanı anlatabilseydim. İçimden gelmiyor değil, elimden gelmiyor. Bir kez daha af diliyorum, kimden olursa. Af dilemeye alıştığımdan bu bana marifet gelmiyor. Kahrolsaydı şiirler. En büyük şairi okumamış olsaydık da pes etmeseydik. Tanrı, yanı başımda dikiliyor. Kuruyabilmeyi dilerdim, güneşlere küstüm.

Olur ya, bir gün her şeyin sesi-

Pasın gürültüsü, izmaritin ıslığı, o boynumdan inerken hıçkırdığım, o belimi avuçladığında irkintim, duyulacak kadar kısılsın. Sesim çamlar boyu devrilsin ve sana varsın,

ishak, yakub ve musa.

irem kulaber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder