7 Mayıs
Bi izmaritin
ıslığını duyabilmenin olurunu düşündün mü hiç? Bu sana, bir şey hatırlatmalı.
Bu sana bir şey hatırlatmıyorsa da derdetme. Bırak o gemicileri ürkütsün. Sen
zaten fırınlardan bakkala, bir çıkma ekmek peşinde; sabahın ayrımını
soğukluğundan yapabilecek raddede, güneşlere küsmüşsün.
-şimdi
gülümseyerek hatırladım diyorsun bak, bir adamın elinde tavus kuşuyla sokakları
gezdiği filmi de-
Senin doğduğun
güne beş gün kalmıştı. Öyle hikâyeler anlatmak isterdim ki onlara, aklımda yine
senden aşırttıklarım. Bocalardım; eğer evsizlerden ve ermişlerden ve sabahlara
dek sokaklarda cirit atan ifritlerden seni sürmeseydim; yataklardan kalkıp
yokluğuna yüz sürmeseydim. Senin kirpiklerin vardı, senin kirpiklerin beni o
sabah çölde bi yel gibi selamlayamadı.
Dağların
başlarına eşkıya gibi dikilmiş evleri geçtim. Dağların başlarına eşkıya gibi
dikilmiş evleri benzin istasyonlarında süzüm süzüm süzdüm ve sana gelmediğim bu
yolda verdiğim her bir mola beni rahata erdirdi. Çünkü bir sigara yakıyor,
dumanla kuruyan parmaklarımı yiyordum. Bunun rahatını anlamayacaksın. Sana
hiçbir zaman anlatmaya çalışmayacağım. Bak, yine dramıma kapıldım. Dinleseydin
elbette heyecanlanır ve sadece dokunabilirdim sana. Belki anlatmış sayılırdım.
Yeni doğmuş
bebeğin hakkı eskisinin kundağında gizli değil. Olmasın. Yeniydi onun
kirpikleri, beni bir iki sabah selamladı. Esintiyle birlikte dünyaya sataşmak
istedim. Gözlerin kanlanmış, sen yaz kurusu güneşlere mi daldın çocuk,
dedim içimden. Konuşursam kaybolacaksın. Üzerine gökkuşakları çizilmiş
değil de boğazda urgan olmuş baloncuk. Böyle seslensem sana, beni fazla bulur
musun?
Xibalba'daki
ağacın gölgesi vurursa eğer gündüz düşlerine, ballıdağların içerisinde sen
ishak, sen yakub ve sen musa. Yönleri tayin etmek istersen yıldızlardan, ben
senin için lanetlenmiş bi tanrıça olmaya razıyım. Gözlerini bana değir.
Gözlerinle beni kayır.
Kedi diye
aldığım tavşanı bacaklarımdan yufkalar gibi dürdüğüme inanmıyorsanız sizi
hiçbir şeyle suçlayamam. Size bana inanmanız için asla söz vermeyeceğim. Şimdi
onlar, dudaklarıma ne sürdüğümü sorup dudaklarını yalıyor. Onların üzerine
kuşlar okunmuş; bense göz olmuş dalları bir bir koparılan, yüzüldüğü gibi
köşeye fırlatılmış, ölümü halta yaramayan o tavus kuşu. Benim intikamım
kimlerden sorulsun?
Bitir diye
çınlıyor kulaklarımda Xilbaba. Keşke bir öykü anlatabilseydim size. Keşke size
egzoz bağımlısı köpeğin hikâyesini, arabesk seven tavşanı, kirpiklerini boynuma
batıran kırmızı gözlü çocuğu, halıların üzerine kıvrılan dev oğlanı
anlatabilseydim. İçimden gelmiyor değil, elimden gelmiyor. Bir kez daha af
diliyorum, kimden olursa. Af dilemeye alıştığımdan bu bana marifet gelmiyor.
Kahrolsaydı şiirler. En büyük şairi okumamış olsaydık da pes etmeseydik. Tanrı,
yanı başımda dikiliyor. Kuruyabilmeyi dilerdim, güneşlere küstüm.
Olur ya, bir gün
her şeyin sesi-
Pasın gürültüsü,
izmaritin ıslığı, o boynumdan inerken hıçkırdığım, o belimi avuçladığında
irkintim, duyulacak kadar kısılsın. Sesim çamlar boyu devrilsin ve sana varsın,
ishak, yakub ve
musa.
irem
kulaber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder