15 Ekim 2012 Pazartesi

İyiye Ağırlaşmış



“Biliyorum ki senin de saçların nasibini soluğumdan alacaktı. Ve karanlıkta gördüğümüz rüyaları anlatacaktık kule dibindeki çiçeklere. Bir kez daha öpecektim pişmanlıklarını fakat bu defa yepyeni pişmanlık isteyerek.” böyle demişti telefonun başındaki ses veya ben bunları anlamıştım. Hattın diğer ucundaki bakışlarını görmüştüm sanki. Ortada ne güven vardı ne de aşk, ama bir o kadar da gerçeklik vardı.   

                Gerçeklik öylesine özlediğim biri gibiydi ve devam ettim yalan söylememeye. Attığım adımlar birer ikişer hızlanıveriyordu ama vakit adımlarımın gerisinde kalıyordu. Telefonu kapattıktan sonra güzelce uyumak istiyordum çünkü ertesi günün kalabalığından ve onların gürültüsünden arınabileceğim bir gün olmasını istiyordum.

                Uyandığımda kulağımda unuttuğum küpem iyiden iyiye ağırlaşmış ve varlığını hissettiriyordu. Banyoya doğru yöneldim. Kısa bir duş aldım. Daha sonrasında biraz atıştırmak için mutfağa girdim. Birkaç yıldır hiçbir sabah olmadığı gibi bu sabah da doğru dürüst kahvaltı etmedim. Üzerimi giyinirken hala nereye gideceğim hakkında fikir sahibi değildim. İnsanlardan ne kadar uzak olmak isterseniz onlara yaklaşmaya o kadar mecbur kalırsınız. Toplu taşımalar tanışsalar birbirlerinden nefret edecek insanları belirli bir zaman aralığında yan yana tutmayı başaran bir sistemin araçlarıdır. Ancak yine de toplu taşıma araçları olmasa kendini yalnız hissedecek veya yalnızlığının farkına varacak pek çok insan vardır. Bu insanlar otobüste, trende, vapurda gördüğü karşı cinse 15-20 dakikalığına aşık olur ve o esnada ilginç hayallerle bu kısacak dakikaları belki de yıllara dökerler.

                Ne yapacağıma, nereye gideceğime karar veremeden çıktım dışarıya. Kimsenin bilmediği, yalnızca belirli satırlarımın işittiği adımlarım vardı beyaz kilisenin önünde. Hala hoşuma gider ara sıra onların yanına uğramak. Ama ben bugün onları da görmek istemiyordum. Geçmişte yaşanan birçok güzel şey o adımlardan ibaretti benim evvelimde. Ben onları taze tutmaya çalıştıkça onlar beni bırakıp gitmeye yüz tutuyorlardı. Ben izin vermedikçe zaman yardım etti onlara.

İster istemez karıştığım kalabalık beni sana yaklaştırdı. Yine insanların yüzlerini inceledim. Öyle belirgin anıları vardı ki kaşlarında sana baktığımda da aynılarını görüyordum. Belki de kendime bakıyormuş hissi verdiğinden. Dün gece söylediklerini anımsadım. Birini aşık olmak ne kadar zorsa o kadar hızlı yaşlanıyorduk. Seninle yaşadığım her şey güzel kalmalıydı. Ama sen benimle yaşlanmayı seçiyorsun. Kavgaları, üzülmeleri, ağlamaları ve tatlılığını kaybeden gülüşleri… Olsun, dünyaya bir daha gelmeyeceğiz nasıl olsa.

 Etrafa iyice bakındıktan sonra eve geldim. Yatağa uzandım, derin bir nefes aldım.

serkan dalton

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder